İç döküntüleri, can sıkıntıları, dedikodular, filmler, oyunlar, moda, ünlüler, politika, magazin, özel hayat, kadın hakları ve canım ne çekerse..

22 Aralık 2010 Çarşamba

Aşk Üzerine

Yakın arkadaşlarımdan biri dün 2.5 senelik ilişkisini sonlandırdı. Sebebinin ise aşkın bitmesi olduğunu söyledi. "Onu görünce artık heyecanlanmıyorum, ona bakınca ilk zamanlarda hissettiğim duyguları hissetmiyorum" dedi. Bunu söyleyen erkek bu arada. Ben de "sen bilirsin kardeşim ama bundan sonra yaşayacağın ilişkilerde de yine aynı şey olacak. 6 ay sonra kalbin çarpmaz olduğunda onları da terk edeceksen ayrıl" dedim. Sonra bir de kız tarafına ziyarete gittim orada durumlar ne alemde görmek için. Kızcağız bütün gün ağlamış, salyası sümüğü birbirine karışmış, fonda acıklı bir şarkı, etraf peçete dolu, gözleri tavuk götüne dönmüş bir vaziyette telefona sabitlenmiş oturuyor. Teselli etmeye çalıştım haliyle ama bana mısın demiyor. Sonra sordum; " senin kalbin çarpıyor muydu ona baktığında?" "Yoo, 2 seneyi geçti ilişkimiz öyle çarpıntı falan yok bende yıllardır" Peki dedim, "Mutlu ediyor muydu seni? Ruhuna hitap edebiliyor muydu Hoşlandığın şeyleri seninle birlikte yapıyor muydu?" "Aslına bakarsan hep onun sevdiği şeyleri yaptık bugüne kadar. Ne yapmaktan hoşlandığımı bilmez bile" dedi. Pekiiiii, "sen bu adamdan ayrıldığın için niye üzülüyorsun o zaman? Bütün işaretler senin lehine görünüyor. Olumlu tarafından bakıp mutlu olsana!" "Bilmiyorum" dedi ve sessizce ağlamaya devam etti.


Şimdiii, erkekler kadından ne bekliyor ilişkide? Ve pek tabii, kadın ne arıyor karşısındaki adamda? Bir kere şuna kesinlikle karşıyım; Schopenaur'un aşk yorumlamaları var, biliyorsunuzdur belki. Her şeyi cinselliğe bağlar ve aşkın aslında sadece temelde yatan cinsel dürtülerin uyarılması olduğunu savunur ve der ki, erkeklerin çapkın olmasının sebebi de budur. Tohumlarını yaymak istemesi ve neslinin devamını sağlama içgüdüsü. Bu bana göre saçmalığın daniskası, aynı zamanda erkek lehine uydurulmuş muhteşem bir mazerettir. Aynı mantıkla bakıyorum ve diyorum ki, adam neslinin devamı için tohumlarını yaymak adına farklı kadınlara ilgi duyuyorsa, kadın tarla vazifesini üstlenir ve kendi için en doğru tohumu dener, en iyisini seçip hayatına devam eder. Ama nedense işin bu boyutunu göz ardı etmiş ünlü düşünür. Ki kadınları aşağılayıcı bir kaç yazısından dolayı da kendisinden hiç haz etmem zaten. 


Kadınlara yıllar boyunca bazı roller verilmiş. Annelik, anaç ruh, koruyup kollama, toparlayıp düzenleme, sahip çıkma, gibi... Ben bunların tamamen fasa fiso olduğunu savunuyorum. Aslında böyle doğuştan getirdiğimiz tek eşlilik, aidiyet, anaçlık falan gibi özelliklerimiz yok bana kalırsa. Tıpkı erkeklerin çok eşlilik, düzensizlik, düşüncesizlik vs gibi özelliklerinin olmadığını düşünmem gibi. Bunlar sanki içgüdüselmişcesine meşrulaştırılmak isteniyor bana göre. Özellikle cinsellik konusunda kadın duygusaldır, sexten sonra bağlanır, ama erkek tam tersi her çiçekten bal alır mantığında olduğu gibi. Sen bana doğduğumdan beri bunları söylersen, tv dizilerinde, reklamlarda, tiyatro oyunlarında, sohbetlerde, her yerde ama her yerde aynı rolleri gösterirsen benim karakterim de kişiliğim de bu yönde gelişir. Aslında kadının öyle yuva kurmak, aile oluşturmak, çocuk doğurmak, düzenli hayat yaşamak, bir adama bağlı kalmak gibi istekleri yoktur. Öyle olması gerekirmiş gibi öğretildiği için yıllarca, bunu hayat gayesiymişcesine benimsemiştir kadın dediğin. Bugün de tüm kadınların sanki evlenmeye ölümüne meraklı algılanmasının nedeni de budur. Aslında yok öyle bir şey. Biz de temizlik yapmamaktan, gece gezmelerinden, içip sıçmalardan, eğlenmeye gitmekten, tv karşısında bütün gün oturup bira içmekten ve tek gecelik ilişkiler yaşamaktan hoşlanırız. Kandırmayın kendinizi ve artık rica ediyorum yaptıklarınıza bilimsel bahaneler bulmaktan vazgeçin artık. 

8 yorum:

  1. Harika bir yazı...Biz nedense ilişkilerimize kendi çapımızda farklı bir boyut katıyoruz sanki onlar olmazsa olmaz! Kadınlarda tamda anlattığın sebeplerden dolayı bağlanma, vazgeçememe psikolojisi var ve sonuç bu oluyor işte.

    YanıtlaSil
  2. "Zorla güzellik olmaz güzelim !.." demek geldi içimden.

    YanıtlaSil
  3. Erkeklerin ve kadınların bakış açıları ne kadar farklı.Erkek aşk bitti deyip yoluna devam ediyor. Ama kadın durduğu yerde kalakalıyor. Bizlerin depresyondan çıkması zaman alıyor. Neden acaba ? Çok mu duysalız , yada çabuk mu kopamıyoruz.

    YanıtlaSil
  4. Ben bunun karakteristik özellik olduğunu düşünüyorum. Yaşanmışlıkla alakalı bence. İlk yaşadığım büyük ayrılıktan sonra hiç bir biten ilişkimin arasından ağlamadım mesela ben. Yine bitse yine ağlamam bakış açım değişti.. Erkekler de bu taraftan bakıyorlar sanırım, kendi mutluluklarını ön planda tutuyorlar..

    YanıtlaSil
  5. Öğretilmiş gerçeklerin insanlara doğuştan dayatıldığı, bizlerin de bunları doğal akış içinde normalleştirdiğimiz ve kanıksadığımız doğru bir tespit. önemli olan bunun ayırdına varmak ve kimi zaman duygusal gerçekliğin arka planda kalmasını sağlamaktır. Erkeklerin ikili ilişkilerde daha acımasız,umarsamaz görünmesi genlerinden ziyade,refleks olarak genele uyum sağlama çabasından öte bir şey değil çünkü bu işler kadın erkek ayrımından öte cinsiyet farketmeksizin bireysel davranış ve düşüncülerle şekilleniyor. Erkek yapıyorsa kadın da yapar, dayatmaları yıkmak gerek sadece..

    YanıtlaSil
  6. REALİTESİ olan güzel bir yazı..:))

    YanıtlaSil