İç döküntüleri, can sıkıntıları, dedikodular, filmler, oyunlar, moda, ünlüler, politika, magazin, özel hayat, kadın hakları ve canım ne çekerse..

28 Kasım 2010 Pazar

Erkek Neden Aldatır?

Erkekler hakkında asırlar boyu yazıldı yazıldı yazıldı. Sonuç? Okuduk da boyumuz mu uzadı? İlişkilerimiz mi düzeldi? Anladık mı erkekleri? Ya da onlar anlayabildi mi bizi? Koca bir HAYIR!

Nedir bu uzaklık? Niçin erkekler Mars'tan kadınlar Venüs'ten? Neden anlamıyorlar bizi ve biz neden anlayamıyoruz onları?

Ben bu sorunların altında bir çok sebep olduğuna inanıyorum herkes gibi elbette, ama bence en önemlisi toplum dayatmaları. Biliyoruz ki toplum, bireylere çeşitli sosyal statüler veriyor, çizgiler çiziyor ve şayet siz bu çizgilerin dışına taşarsanız, o muhteşem sosyal organizma birden bire canavara dönüşüp dişlerini ve pençelerini size yöneltiyor. Nasıl mı?

Kadınsan belli rollerin vardır. Belli bir kalıba uygun giyinmelisin, belli çevrelerin dışına çıkmamalısın, belli sorumlulukların olmalı ve bunları yerine getirmelisin. Anne olmalısın, çocuk büyütmelisin, çocuğun büyürken yanında olmalısın, belli bir yaştan sonra koca bulmalısın, ama ne kadar az denersen o kadar iyi. Malum adın çıkmasın. Ama kaderin cilvesine bakın ki, o denemeden aldığın kocayla, bozuk çıksa dahi, bir ömür yaşamalısın. Boşanırsan dul kadın olursun. Komşuların bile kocalarını elinden alacağını düşünüp apartman boşluğunda saklambaç oynarlar seninle.. Yok evlenmedin mi 30una kadar? O zaman da başlarlar evde kaldı diye. Konu komşu fısıltıları gelir kulağına "kimse almadı, bu yaştan sonra da alan olmaz" diye. Malsın ya sen, alınacak satılacak, bakılacak, test edilecek, bozuk çıkarsa da iade edilecek bir malsın ya!

Erkeklerde ise durum biraz daha farklıdır. Çocukluklarından beri pohpohlanmış, şişirilmiş egolarıyla hepsi aslında birer süper kahramandır. Yüzüne bakılmayacak bir arkadaşım vardı. 2 kadehten sonra "Angelina görse dakkada açar verir" demişti günün birinde. Dehşetin boyutunu görebildiniz mi? Çocukluklarından beri süregelen bir şişirilmenin sonucu bunlar. Sen erkeksin, sen yaparsın, aman oğlum erkek oldu, askere gitti adam oldu. Hatta öyle ki deyimlerimiz bile erkek egosunu kabartmak üzere, adam gibi olmak, adam gibi yapmak... Kadınlar içinse daha çok şöyle tabirler vardır; "karı gibi konuşmak, karı gibi oynamak, karı gibi dedikodu yapmak,..."



İşte bu çevrede büyüyen bir erkek belli bir yaşa geldikten sonra afallıyor. Sosyal hayata girdiği zaman apışıp kalıyor. Çünkü yıllarca kendini akıllı, zeki, marifetli, kurnaz, becerikli zanneden zihniyet, kendinden daha üstün bir ırk gördüğü zaman far görmüş tavşana dönüyor, hani kral bizdik moduna giriyor. Sonrası malum, bir şekilde kendine uygun bir partner bulup bir ilişki yaşamaya başlıyor, kadın dünyasını görüyor, kadın beynini algılıyor ve eksik tarafları bir bir yüzüne çarpılıyor karşı cinsi tarafından. Afallamış tavşanımız, ilişkiyi yaşamaya devam ederken ezildikçe eziliyor, o egosu küçücük kalıyor ve bir süre sonra gözünü açıp etrafına bakmaya başlıyor. O sırada eğer çevrede egosunu tatmin edecek başka karşı cinsi varsa hemen onlara yöneliyor. Onu yakışıklı bulduğunu, çekici bulduğunu, güçlü bulduğunu hissettiren ilk kadının kollarına bırakıveriyor kendini.. Hani derler ya aldatan beyfendiler (!)" eşimle/sevgilimle anlaşamıyordum. Ama o bana erkek olduğumu hissettirdi yeniden" diye. İşte olay tamamen pohpohlanmadan geçiyor. Erkek olduğunu hisseden organizma, aslında geçmişten getirdiği "aslansın sen, adamsın sen, yaparsın sen" durumunun harekete geçmiş halidir. Başka da bir şey değildir. Ne o kadının kaşına gözüne, ne vücuduna, ne zekasına, ne duygusuna, ne de nasıl seviştiğine bakıyor erkek. O yüzden kendinizi suçlamayın hiç hemcinslerim.

Biliyorum ki pek çoğumuz aldatıldık. Ve eminim ki şunu da söyledik "benim ondan neyim eksikti ki?" Hiç telaşlanmayın, tasalanmayın. Sizin kabahatiniz yok. O "kadın olaydın daa kocanı elinde tutaydııın" diye bağıran mahalle ağızlı insanlar da üzmesin sizi, erkeğinizin "onu seviyorum seni değil" demesi de. Onun sadece ona ihtiyacı var. Hava gibi, su gibi ihtiyacı var hem de. Eksikliğini kapatabilmek için, kendini tamamlayabilmek için ve erkek olabilmek için ihtiyacı var.

Seçtiklerim

Mesleğim gereği ve -zorunlu olarak- öğrencilik yıllarımda çok fazla film izledim. Ama eski klasiklerden ve kült filmlerden hoşlandığım pek söylenemez.. Özellikle yeni çağ sinemasında "sanatsal film" olarak nitelendirilen -ki ben buna tamamen karşı çıkıyorum- filmlerden hiç haz etmem. Açıkça bir Hollywood çocuğuyum ben. Burada da bende iz bırakan ve seçtiğim bir kaç film var. Belki bir fikir olur size de :)

The Prestige (2006)

19.yy İngiltere'sinde geçiyor film. Önceleri ortak olan ama bazı sebeplerden ayrılan ve düşman olan iki sihirbazın yaşadığı olaylar anlatılıyor filmde. Ben şaşırtan, sürprizlerle dolu filmleri çok severim. O yüzden Prestige'i de ilk izlediğimde bayılmıştım. Şiddetle öneriyorum!



Death Defying Acts (2007) 
Türkçe'ye Öldüren Cazibe olarak çevrildi bu film. Ben Movie Max'te rast gelmiştim. Adı, gece yarısı kalitesiz Kanal D filmleri gibi geliyor kulağa ama izleyince kesinlikle öyle olmadığını anlıyorsunuz. Sıkı bir Catherine Zeta Jones fanı olmamın da büyük etkisi var elbette beğenimin üstünde :)


RocknRolla (2008)

"Bir Rus gangster Londra emlak piyasasında çevirdiği bir dümenle milyonlarca sterlin kazanç sağlar. Bunu göre Londra'nın suç dünyası sakinleri bu servetten kendi paylarını almak için takibe koyulurlar. Bu karakterler içinde rock yıldızları, muhasebeciler ve daha nicesi yer almaktadır."
Gerard Butler vaaaar! Love!



21 (2008)

Evet ben bir kumar bağımlısıyım ve kumarla ilgili her tür filmi severek, bayılarak izliyorum :D



The Butterfly Effect (2004)

İkincisi çekilmiş olsa da hala birincisini tercih ediyorum. Ashton Kutcher'ın muhteşem oyunculuğuyla -gerçekten oyunculluğuyla ilgileniyorum, asla o sıkı poposuyla, muhteşem fiziğiyle ve dolgun dudaklarıyla ilgim yok- süslenmiş bir filmdir kendisi.


 The Silence of Lambs (1991)

Korku ve gerilim filmlerine bayılırım aslında. Bugüne kadar da beni öyle aman aman korkutan sıçratan bir filme rastlamadım. Çocukluğumda izlemiş olmanın da bir etkisi var mı bilmiyorum ama bu film benim ödümü patlatıyor. Fotoğrafları eklerken bile korktum o derece tırsıyorum bu adamdan!




The Reader (2008)

Kate Winslet Love! Muhteşem bir kadın bu kesinlikle!



Chocolate (2000)

Zaman içerisinde beni takip ettikçe ne kadar koyu bir Johnny Depp hayranı olduğumu göreceksiniz diye düşünüyorum. Her filmini izledim ama hiç birini bu kadar sevmemiştim. 
Dip not: Bu filmi izleyecekseniz yanınızda mutlaka çikolata bulundurun, bir yeriniz şişmesin. Love!





American Beauty (1999) 

Cinselliği ilk öğrendiğim filmdir kendileri.



P.S. I Love You (2007)

Her izleyişimde ağlıyorum yok böyle bir şey. Birincisi Gerard Buttler var, ikincisi Gerar Buttler ölüyor. Bundan daha acımasız bir film düşünemiyorum :(




The Pianist (2002)

Yahudi soykırımını anlatan filmleri her zaman sevmişimdir. Bu da onlardan biri. Üstelik bir patates sahnesi var ki beni benden alır...



A Beautiful Mind (2001)

Akıl Oyunları... Johhn Nash adında şizofren bir matematik öğrencisinin hikayesini anlatan aynı isimli kitaptan uyarlanmış bir filmdir. Kesinlikle izlenmesi gereken filmler arasında.




Wanted (2008)

İşte bu benim filmim. Angelina Jolie kadar güzel birr hatun daha görmedim hayatımda. O kadar güzel filmleri olmasına rağmen bence Wanted onun devleştiği filmdir. Aksiyon seviyorsanız kaçırmayın derim.




Benjamin Button (2008)

Çok etkilemişti beni. Yaşlı doğup gençleşen ve bebekliğinden sonra ölecek olan bir adam normal bir hayat yaşayabilir mi? Peki ya ona aşık olsaydınız?



 La Vita e Bella (1997)

Yine bir Yahudi soykırımı filmi. Ancak öyle güzel bir konu üzerinden işlenmiş ki, düşünmekten ve ağlamaktan alamıyorsunuz kendinizi. Herkes ama herkes izlemeli.




Fight Club (1999)

O kadar film geçmişim olmasına rağmen 2 sene öncesine kadar bir türlü izleyememiştim bu filmi. Arkadaşlarım özellikle "aa Marla Singer'a ne kadar çok benziyorsun" dediklerinde bile merak etmemiştim, dövüşlü film deyip geçmiştim (fırat misali) ama izleyince ne kadar geç kaldığımı anlayıp pişman oldum. Edward Norton'un oynadığı her film nasıl bu kadar başarılı olabiliyorr anlamıyorum.




The Hangover (2009)

Tam bir Vegas filmi. Çok ama çok eğlenceli, özellikle sonuna bayılacaksınız ;)


 Sweeny Todd (2007)

Bir Tim Burton klasiği. Tim Burton seven herkesin seveceğinden emin olduğum bir film. Ve elbette Johnny Depp  Love!


 Leon the Professional (1994)

"Uyku umrumda değil, Leon. Ben aşk istiyorum ya da ölüm."



 Saw (2004)
 Kuzuların Sessizliğinden korkan ben, oturup tüm Saw serisini bir gecede izleyebiliyorum. Seviyorum bu seriyi.

Schindler's List (1993)

Ve yine bir soykırım filmi. İzlenmeli.



Pretty Woman (1990) 

Pretty woman walking down the streeeet!! =)



The Pursuit of Happyness (2006)

Will Smith kesinlikle oyuncu olmalı diyenlerdenim ben. Bu filmi de hüngür sümük izleyenlerdenim. 


Changeling (2008)

Ve Angelina yeniden... Bildiğim kadarıyla konusu yaşanmış bir hikayeden alınmış. Bu da filmi izlerken duyduğunuz kederin 10 katı artmasına sebep oluyor. Filmin sanat  yönetmeninin ayağının altında ezilebilirim ayrıca.